Dil ve Felsefesi (2)

GÖSTERGEBİLİM

Dilin en önemli işlevlerinden biri de, iletişim aracı olmasıdır. Bilindiği gibi insanlar arası iletişimi sağlayan sadece dil değildir. Dil-dışı iletişim dizgeleri de vardır. Göstergebilim, dil dahil , iletişim konusu olan tüm dizgeleri konu edinmektedir.

“Göstergebilim , toplum yaşamı içinde ele alınan gösterge dizgelerini ve anlamayı ele alan iki ana dalı içerir.” (Vardar, 2000:106)
“Ch.Morris, göstergebilim içinde üç bölüm ayırt eder.
  1. Göstergelerle konuşan bireyler arasındaki ilişkiyi inceleyen edimsel bölüm.
  2. Göstergelerle gösterilen nesneler arasındaki bağlantıyı ele alan anlamsal bölüm.
  3. Göstergelerin kendi aralarındaki biçimsel bağlantılar üstüne eğilen sözdizim.”
 ( Vardar, 2000;107)
Göstergebilim , dilbilimle mantıktan yararlanarak, yöntemsel önerilerde bulunan, yorumlama örnekleri sunan bir üstbilim niteliği taşımaktadır. 


Konumuz gereği burada dilsel gösterge düzenleri üzerinde duracağız.

“Dil göstergelerden oluşan bir dizgedir” diyen F. de Saussure, yepyeni bir anlayış getirmiştir. Kendisinden sonra “dil” göstergebilimin alt alanı olarak, incelenmeye devam etmiştir.


Dil Göstergesi.
Belli dilde, anlamlı en küçük birimlere dil göstergesi adı verilir. Sadece sözcükler değil, fiil çekim ekleri ve çoğul ekler de birer dilsel göstergedir.
Anlam taşıyıcısı olarak, dil felsefesinde de önemli bir kavram olan “gösterge” üzerinde biraz daha durmakta yarar görüyoruz.



Dil göstergesinin bazı özellikleri:
-Dil göstergesi nedensizdir. Gösterileni, gösterene bağlayan bağ, hiçbir iç ilişkiye bağlanmaz.
-Gösterge uzlaşma ürünüdür.
-Dil göstergesi bir simge değildir.  Simgede gösteren ile gösterilen arasında doğal ve nedenli bir ilişki vardır.
-Gösterge çizgiseldir. Göstergeler birbirini izler ve bu ardışıklıkta meydana gelecek her değişiklik anlam düzleminde değişikliğe neden olur.
-Dil göstergesi ayırıcıdır. Dilde her şey ayırıcı birimlerin birleşmesiyle işler.

Dil göstergesinin nedensizliği konusunda Saussure ile uzlaşı içinde olan Benveniste, dil göstergesinin temel niteliğine farklı bir açıklama getirir. “Benveniste’e göre, göstereni gösterilene bağlayan bağ nedensiz değil zorunludur, çünkü anlığımız boş biçimleri, adlandırılmamış kavramları barındırmaz. Zaten Saussure’ün kendisi de bunu söylüyordu: gösteren ve gösterilen bir kağıdın ön ve arka yüzü gibi birbirinden ayrılmaz. O zaman Benveniste’e hak vermek gerek: göstereni gösterilenle bağlayan bağ zorunludur ve dil göstergesi ancak gerçeklik düzleminde gönderme yaptığı nesneye ya da olguya göre nedensizdir”  (Kasar, 2002:127)

Dilbilim başlığında “anlambilim” den söz etmiştik. Göstergebilimin bir yönüyle anlamlama kuramı olduğunu dikkate alırsak aradaki farka da değinmek gerekiyor. “Hem Emil Benveniste, hem J.C. Coquet, anlambilimin sözcük ve tümce düzeyini aşmadığını belirtiyorlar. Göstergebilimse tümce-üstü düzeyde, yani söylem düzeyinde inceleme yapıyor. Anlamın eklemlenişi ancak söylem düzeyinde ele alınabilir. Göstergebilim de anlamın eklemlenişini, oluşumunu inceler.” (Kasar,2002:134-135)

“Söylem çözümlemesi, betiksel dilbilim, vb. alanlardaki çalışmalar aracılığıyla tümce boyutları aşılmış, sözceleme düzlemine yönelişle birlikte dilsel dizgeyi çevreleyen çeşitli koşullar göz önünde tutulmaya başlanmıştır. Göstergebilimle dilbilim arasındaki etkileşim (göstergebilim) de burada anılmalıdır.” (Vardar,2002:74)

SÖZCELEM KURAMLARI
Dil kullanım alanına çıktığında, dış etkenlerin de etkisi altına girmektedir. “Sözcelem ve edimbilimin araştırma alanları hemen hemen aynı olmasına karşın, sözcelem kuramları genellikle ‘söylemsel öğeler’, ‘kiplikler’ ‘aktarılan söylem’ ya da ‘başkasının söylemi’ ile edimbilim ise, daha çok dil edimi sorunuyla ilgilenir. (Kıran, 2002:175)



EDİMBİLİM

“Bir dil konuşmak,
kurallarla yönetilen bir davranış biçimi kabul etmektir”
J.R.Saerle
“Günlük yaşamımızda karşımızdakine bir şeyler söyler, sorular sorar, emirler, sözler verir, kimi zaman da özür dileriz.
 Bu iletişim eylemlerinde bulunurken ne yaparız?
Dilin yararı ve etkinliği nedir?
Bir konuşucu alıcısıyla iletişimde bulunurken neyi amaçlar?
İletişim sırasında birbirlerine nasıl davranır?” (Kıran, 2002:214)

Dilbilim başlığında, dili bağımsız ve bağlamından kopuk sözceler bütünü olarak ele alan “yapısal dilbilim” in yaklaşımlarını göstermeye çalıştık.
Dilin iletişim işlevi içindeki durumunun, dilbilimci ve felsefecilerin ilgi alanına girmesi, görece daha yakın zamanda olmuştur.

Edimbilimsel dilbilim, bir bağlam içinde “sözcelerin” anlamını açıklamaya çalışır. Aslında burada “konuşmanın” dilbiliminden söz ettiğimizi söylemek yanlış olmayacaktır.  

Dilin edimsel boyutu, felsefeci olan J.L.Austin tarafından gündeme getirilmiştir. Çözümleyici gelenek içinde Austin ve diğerlerine “Dil Felsefesi” başlığında tekrar döneceğiz.
“Bugün dilbilimciler edimsel eylemler, felsefeciler ise edimsöz değerleriyle ilgilenmektedirler. “ (Kıran, 2002:214) 



Terimde yer alan bilim sözcüğünü “kuram” olarak okumak yanlış olmayacaktır. “Yoğun çalışmalar yapılmasına karşın, belli bir edimbilim kuramından söz etmek oldukça zordur. Yine de birbirine yakın iki edimbilim görüşünden söz edilebilir.

Birincisi, dili kullananlar yani dilin konuşucu ve alıcılarıyla göstergeler arasındaki ilişkilerin incelenmesini kapsayan Ch. Morris’in edimbilim görüşüdür. Bu görüşte, genellikle söylemsel öğeler ya da «göstericiler», konuşucu, alıcı ve sözcelemin kendisi söz konusudur. Burada «dilde öznellik»ten söz edilebilir.
 İkincisi, J -L. Austin, J. R. Searle, O. Ducrot ve D. Wunderlich’in temsil ettiği, dil edimleri sorununu ele alan görüştür. Bu görüşün temel varsayımı “Konuşmak hem bir bilgi alış verişidir, hem de belli kurallara bağlı olarak bir edimi(eylemi) de gerçekleştirmektir” (Kıran, 2002:213)
Edimbilim çalışmaları, birçok yeni terimi ve kavramı gündeme getirmiştir. Meraklıları için bu terim ve kavramları içeren bir bölüme dergimizin bu sayısında yer verdik.

YAZIN (EDEBİYAT) KURAMI
Edebiyatın kuramlarını, tarihi gelişimini, çözümleme alımlama yöntemlerini, değerlendirme olgusunun dayandığı ilkeleri, yaratıcılık-üreticilik sürecini, ulusal sınırları da aşarak inceleyen, belgelere dayanarak araştıran bilim dalı ise genel edebiyat bilimi olarak bilinmektedir.”(Aytaç,1999:11)
Yazının (edebiyat) gerecinin dil olduğunu bildiğimize göre, aradaki ilişki için sanıyorum fazla söze gerek olmayacaktır. Günümüzde, “metin” in artan önemi ve yazarından bağımsızlığı konusundaki görüşlerde, felsefecilerin de payı olduğunu belirtmeliyiz.

Burada edebiyat kuramlarının genel bir tablosunu vermekle yetineceğiz. Görüldüğü gibi kuramların adlandırılması, felsefeyle ilgisini açık olarak ortaya koymaktadır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder