DENEYSEL KANITLAR, DİLİN DOĞUŞTAN OLMASINI DESTEKLİYOR MU?
Bora Lee
Çeviren: Gökçen YAŞAYAN
"Dil biçimleri içindeki gramerin prensip ve kuralları, düşüncenin evrensel biçimlerine karşılık gelmek için yapılmıştır... Her bir cümlenin yapısı, bir mantık dersidir."
John Stuart Mill
DİLİN BİYOLOJİK TEMELİ
"Gerçekte insan bilgisi, dil başarımı aracılığıyla dilbilimsel yeterlilik tarafından organize edilir ve gerçekliği keşfimiz her zaman dil aracılığıyla olur" (Danchin 29). Gelişmiş omurgalılar, türlerin yavaş evrimi sonucu "sezgisel bilgi"ye sahiptir. Bununla birlikte, dil yoluyla bilgi yaratma yeteneğine sadece insanlar sahiptir. Benjamin Whorf'a göre, "dil... sadece fikirleri seslendiren kopya edici araç değil; daha büyük ölçüde, fikirlere şekil verendir... Biz doğayı dilin ortaya çıkardığı sınırlar dâhilinde çözümleriz" (Joseph 249). Beraberinde, dilin gelişimi ve edinimi, "kompleks ardışık işlem, kavramlara şekil verme yeteneği ve basit uyarıcıları çoklu biçimde sınıflandırma" ile bağlantılıdır (Joseph 178). Antione Danchin, kendimizi, üzerinde araştırma yapılabilecek nesneler olarak algılamamızı sağlayan "kişiyle ilgili döngü" yoluyla çok daha yeterli olan gerçeklik modelleri oluşturmak için, evrenin geri kalanından kendimizi ayırt etmemizi sağladığını ileri sürer. Danchin'in iddia ettiği, tüm insanlarda ortak olan bu "nesneden özneye uzanan yol", dilin evrensel özelliğinin varlığını ileri sürer (29).
Dilin biyolojik buluntuları, bu evrenselliğe önemli derecede katkıda bulunabilir. Konu burada, dilin doğuştan olduğu değildir; çünkü, kesin olarak, dil öğrenilmelidir. Konu, dil öğrenme eğiliminin doğuştan olup olmadığı da değildir; dil öğrenmek için işlevsel bir beyne gereksinim vardır. Araştırılan soru, dil organizasyonunun kökünde biyolojik dayanak olup olmadığı ve dilin içyapısıdır.
Konuşulan dilin edinimi üzerine düşünen bilim adamları ikilemin içsel ve dışsal nedenleri konusunda bölünme yaşamaktalar. Dil edinimlerinin iki tipik modeli, "selektivist (seçici, çev.)" ve "konstruktivist (zihinsel inşacı, çev.)" modellerdir. Selektivist model, iç sebep görüşüne bağlıdır ve Noam Chomsky ile ilişkilendirilmiştir. Selektivist model, "dil kalıbı beyindeki sinirsel yapı tarafından önceden organize edilir, böylece varolan bir çevrenin gerekli parçası olma durumu, her bir bölünmez sinir yapısının sınırlarını oluşturur, bunu yaparken önceden varolmuş organizasyonu etkilemez" (Danchin 30) diye varsayar. [Demet Öngen'in araştırmasına göre; dil gelişimini biyolojik ve psikolojik temellere dayandıran Chomsky’nin “psikolinguistik” kuramına göre insanlar dil öğrenebilmek için özel bir beyin merkezine sahiptirler. Bu merkez, çocuğun ana babasından duyduğu dili içselleştirmesini, kuralları soyutlayarak öğrenmesini ve daha sonra da doğru dil bilgisi kuralları ile konuşmasını sağlar. Bu merkez sayesinde dünya üzerindeki tüm çocuklar aynı evrelerden geçerek, aynı, yürümeyi öğrendikleri gibi konuşmasını öğrenirler. Psikolinguistikçilerin çeşitli kültürlerde elde ettikleri verilerin çözümlenmesi, çocukların karşılaştığı kültüre ya da dile bakılmaksızın son derece benzer bir dil evrelerinden geçtiklerini ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla, Rus, Çin, Fransız ve Türk bebekleri aynı tür basamakları tırmanırlar. (çev.)] Dil ediminin dışsal sebeplerini varsayan konstruktivist model Piaget ve Skinner gibi davranışçıların izlerini sürer. Bu model, "Dil, sürekli iyi yapılanmış çevre ile devamlı etkileşimden kurulur." (Danchin 30) diye varsayar.
NOAM CHOMSKY'NİN DİLE BAKIŞI
Noam Chomsky temel görüşü; doğuştan dil edim aracı, (insanları) dil öğrenmeye hazırlayan sinirsel programın varolduğudur (Kandel 638). Chomsky, tüm dillerin altında yatan evrensel gramere dayandırdığı genetik olarak belirli kurallar sistemini varsayar. Chomsky'ye göre, dil kalıbı beyindeki özel bir "dil organı" tarafından kurulur. Chomsky, dil ediminde çevresel faktörlerin önemini inkâr etmez. O'nun iddiası, dilin işlevini yöneten değişmez biyolojik sabitlerin varolduğudur. Teorisinin konuşulan dilin bireyoluşsal (ontogenesis) açıklamasında, Chomsky önceden varolan insanları dayanak alır; dil yapısı aklın becerilerinden biridir, türlerde ortaktır. Dil becerisi rasyonalist teoride iki temel işleve hizmet eder: Linguistik verinin ön analizi için duyu sistemi sağlar ve olabildiğince sınırlı olarak gramerlerin belirli sınıfını tanımlayan şemalama sağlar. Her bir gramer, kısmi dilin teorisidir, cümlelerin belirsiz dizilişinin sözlü ve anlamlı özelliklerini belirtir. Her biri kesin yapıya sahip bu cümleler, gramerce oluşturulan dili kurar. Böyle oluşturulan diller, normal yolla "öğrenilebilir"... Bu bilgi, sonra, duyulanı anlamak için ve öğrenilen prensiplerin sınırlarından ve uyaranların kontrolünden bağımsız olarak, aklın diğer becerileriyle kurulmuş durumların biçim uygunluğu içinde, düşünce ifadesinin karşılıklı konuşulmasını sağlar (Chomsky 12–13).
B.F. SKINNER'IN DİLE BAKIŞI
Davranışların bakışı, dil edimi sürecinin, bir bina yapımı gibi, çevreyle etkileşimden sonuçlandığıdır. Ana hatlarıyla onun savı, insanoğlunun davranışsal koşulları sonucu konuşulan dili edindiğidir. B. F. Skinner şöyle yazar:
Bir çocuk, nispeten seslenişleri kalıba oturtamaz, seçici olarak güçlenir, derece derece var olan sözel toplumda uygun sonuçlar üreten biçimleri ele geçirir, o zaman sözlü davranışı edinir. Bu süreci formüle ederken, geliştirilen davranışın önceden değinilen uyaranlarını yeniden ele almayacağız. İmkansız değilse de, genç bir çocuğun spesifik (çok özel, özellikli) vokal tepkilerini anımsatan uyaranları keşfetmek zordur. Ağzına bir damla limon koyarak ağzını sulandırıp ya da gözlerine parlak ışık verip gözbebeklerini küçülterek bir çocuğa “b” ya da “a” ya da “e” dedirten hiçbir uyaran yoktur. Sözel davranışın kurulduğu ham yanıtlar "aydınlığa çıkarılmış" değildir. Verilen yanıtı takviye etmek için, o olana kadar basitçe bekleriz (Skinner 31).
Skinner çocuğa "rastlantısal ortaya çıkan davranışın kazandırıldığı edimsel koşullanmanın edilgen öznesi" olarak bakar.
DİL EDİMİ VE GELİŞİMİ
John Hughlings Jackson "Öğretilmediği sürece hiçbir çocuk konuşamaz; hiçbir çocuğa, genetik olarak eğitilmeye hazır özel bir dizi sinire sahip olmadan, bir şey öğretilemez." diye yazmıştır (Marshall 41). Dil ediminin çocuklar için doğallığı şaşırtıcıdır: "Dil gelişimi, dilbilimsel olan materyali öğrenmek için çocuğun gösterdiği ilk çabalarla başlamaz" (Locke 268). Çocuklar doğumdan önce öğrenmeye hazırdır: "Vokal öğrenme gibi bazı dil edimleri, hamileliğin son trimesteri (3 aylık dönem) kadar erken başlar" (Locke 268).
Dil gelişimi, bebeklerin konuşma davranışının çeşitli bakış açılarına dikkatlerini vermeye ve karşılık vermeye eğilimi ile başlar. Genetik faktörler önemli bir rol oynar: bebeğin mimiksel ve vokal (seslik) aktiviteye yanıtına, ağırlıklı olarak genetik faktörlerin etki ettiği kabul edilir. Spesifik sinirsel preadaptasyonlar böyle davranışların temelini oluşturur: Klinik ve elektrofizyolojik araştırmalar, insanların yüz ve yüzsel aktiviteleri (Tranel, Damasio and Damasio, 1988 - Locke'dan alıntılanarak) ile ses ve sessel aktiviteleri (Creutzfeldt, Ojemann, and Lettich, 1989 - Locke'dan alıntılanarak) işlemeye yönelik benzer mekanizmalara sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Sosyal kavramanın uzmanlığının bu örnekleri, dil gelişiminde önemlidir. Tomasello ve meslektaşları (1986, Locke 269) 15 aylık bebeklerin anneleriyle beraber olaylara birlikte dikkat vermeye katılma süreleriyle, 21 aylıkların anlamlı sözcük miktarları arasında doğru ilişki bulmuşlardır Snow (1989, Locke 269). 14 aylıklarda sessel taklidin üretilen toplam sözcük sayısı olan üretilen isim ve fiillerin miktarına ve 20 aylıklarda anlaşılır sözcüklerle üretilen sözcüklerin oranına bağlı olduğunu bulmuştur. Bu bulgular, Chomsky’nin dil edinimiyle bağlantılı derin içyapıların varlığı görüşünü destekler.
Diğer etkileyici gerçek, çocukların dil edinme hızı oranlarıdır. Aşağıdaki tablo (Kandel'den adapte edilmiştir) 12–18 aylık çocukların 30–50 sözcük konuştuklarına işaret etmektedir. 18–24 aylık çocukların sözcük haznesi 50'den birkaç yüz taneye kadardır (bu demektir ki, 6 aylık bir sürede sözcük haznesi 2 kattan fazlaya çıkmıştır). Üç yaşında yürümeye başlayan bir çocuk, 1000 üzerinde sözcük bilir. Bu demektir ki, bir yıldan biraz fazla bir sürede, bir çocuk yaklaşık 900 sözcük kazanır-günde 25 sözcük!
Tablo 1. Dil Ediminin Gelişme Aşamaları
Tablo 1. Dil Ediminin Gelişme Aşamaları
Ortalama yaş | Dil Aşaması | Motor Aşama |
---|---|---|
6. ay | Yumuşak çığlıklar, ünsüz harflere geçiş yapıldığından farklı mırıldanmalarına dönüşür. | Desteklenmek için ellerini kullanarak oturur, tek yanlı ulaşır. |
1 yaş | Dili anlamaya başlar; tek sözcük ile ifade eder. | Ayakta durur, tek elinden tutulduğunda yürür. |
12.–18. ay | Sözcükleri birer birer kullanır; 30–50 sözcüklük haznesi vardır (basit isimler, sıfatlar ve fiil sözcükleri), cümle kuramaz, bir kaç sözcüğü bir anda kullansa bile sözdizimi için gerekli diğer yapıları (ve, ile -abilmek, -ilmek gibi) kullanamaz, fakat anlamada hızla ilerler. | Kavrar, serbest bırakıldığında yürür, aşağıya ve geriye doğru emekler. |
18.–24. ay | Sözdizimine uygun iki sözcüklük (telegrafik) cümleler kurabilir; 50'den birkaç yüze kadar sözcük haznesi vardır, teklif içeren cümleleri anlar. | Koşar (ve düşer); tek ayağını öne atarak merdivenleri inip çıkar. |
2–5 yaş | Her gün yeni sözcükler öğrenir; üç ve fazlası sözcüğü farklı kombinasyonlarda kullanabilir; diğer gerekli yapıları kullanmaya başlar, pek çok gramer hatası ve özel durumlu ifadeler yapar, dili iyi anlamaya başlar. | Her iki ayağıyla zıplar. |
3 yaş | Tam cümleler kurar, az hata yapar, 1000 sözcük civarında haznesi vardır. | Parmak ucunda yürür; diğer ayağını da kullanarak merdivenleri inip çıkar. |
4 yaş | Yetişkin konuşma tamlığına yakındır. | İp üstünden atlar; tek ayağı üzerinde zıplar, çizgi üzerinde yürür. |
Bazı hataların asla olmaması için, çocukların, hatalarının bazılarını doğrulamamayı öğrenmeleri gereklidir. Bir hata yapıldığında ve doğrulandığında, bu, alışılmış sözdizimsel yapıyla ilgili mantıksal hatadır (Danchin 32). Başka ifadeyle, tekrar ve tekrar düzeltilen hataları çocuklar tekrar etmez. Çocukların yeni sözcük öğrenirkenki titizlikleri çok şaşırtıcıdır. İki üç yaşlarındaki çocuklara, sözcükler tanım terimleri olarak öğretilmez. Sözün gelişinden sözcüklerin anlamlarını yakalarlar. Örneğin kalın ve siyah renkli bir kalem alıp onlara bunun bir "kalem" olduğunu söylediğimde, çocuklar "kalem" ile ne anlatmak istediğimi anlarlar. Nadir olarak "kalem"in kalınlıkla ya da siyah olmasıyla ilgili düşünce hatası yaparlar. Bu, dile dair birtakım sezgisel "kurallar" sisteminin varlığını önerir.
KRİTİK DÖNEM
Diğer sinirsel işlevler gibi, dil öğrenme yeteneğinin de kritik bir periyodu vardır (bu kritik periyot, diğerleriyle karşılaştırıldığında biraz daha uzun olabilir). Pek çok teorik çalışma göstermiştir ki "(hücre sayısı dâhil) bağlantının önemli gerilemesi öğrenme süreci olarak yer alır." (Danchin 33). Beyin dil gelişimi olduğu esnada, gereksiz bağlantıları "budamaya" gider. Diğer bir ifadeyle, öğrenme sırasında, sinirsel sinaptik bağlar yaratılmaz ya da inşa edilmez; önceden vardır, dil öğrenimi yer aldıkça gereksiz olanlar sadece eksilir. Bu işlem, sinir sistemi sinapslarının oluşumu sırasında olur. Örneğin, görsel sistemin gelişiminde, sinaptik oluşum "beraber yan, beraber bağlan" (fire together, wire together) prensibini uygular. Gelişim döneminin erken evresinde, görsel sistem çok fazla miktarda bilgi alır ve sinaptik bağlarda fazla miktarda dallanma olur. Bazı bilgiler (sayısal ya da yoğunluk olarak) daha baskın olunca, bazı sinaptik bağlar güçlenir, bazı bağlar daha az gerekli olup azalır ve kaybolur. Hiç kimse sinirsel şekli yöneten katı biyolojik sınırlamaları reddedemez. Dil edinimindeki sinirsel gelişim sinir şeklinin gelişimine paralelse, bu, dilin çevreyle etkileşim sonucu kurulduğuna dayanan konstruktivist modele karşı güçlü bir kanıttır.
Sağır ebeveynlerin normal ebeveynlere göre çocuklarıyla sözsüz ‘linguistik’ iletişimi daha erkendir. Serazin'in gözlemine göre sağır ebeveynlerden doğmuş çocukların sinirsel gelişimi, normal ebeveynlerden doğmuş sağır çocuklara oranla daha normaldir (Danchin 33). Bu örnekler, bireysel performansın çevreyle iletişimin sonucu olmasına rağmen, sözdiziminin temel kurallarını sinirsel yapının etkilediğini gösterir.
Dil ediminin kritik periyodunu ve böylece sekektivist modeli destekleyen diğer gerçek, dil öğrenme yeteneğinin yaşla beraber gerilediğidir. "Amerika'ya göç etmiş Çinli ve Koreli çocuklar arasında, ergenliğe kadar, ülkeye geliş yaşları ve İngilizce yeterlilikleri arasında doğru orantı vardır" (Kandel 638). Çok geniş alanda fenomenin kabul ettiği bu gerçek, evrensel biyolojik temeli belirtir.
LATERİZASYON [1]
Şüphesiz, dilin biyolojik temeli vardır. Çok sayıda sinirsel yapı ve lifli yolaklar bir konuşmanın formülasyonunda, ifadesinde ve konuşma ve sözlü düşüncenin kavranmasında yer alır (Joseph 253). Beyindeki dil düzeninin derinlemesine incelemesi, kaç tane dil ediminin biyolojik yapılarca nasıl yönetildiğine dair önemli ipuçları verebilir.
Dr. R. Joseph, beynin sağ ve sol yanının farklı iletişim durumlarını kullandığını ve bazen farklı dil sistemlerine bağlı olduğunu öne sürmüştür (11). Beynin her bir yarımküresine bilgi aktarımının farklı taşınması buna güçlü bir delildir. İnsanların çoğunda, sol yarımküre konuşulan dili yönlendirmede etkiliyken, sosyal ve duygusal sesleri yönlendirmede büyük ölçüde zayıftır. Sağ yarımkürede sosyal ve duygusal seslerde çok etkiliyken, dil yetileri konusunda yetersizdir (Joseph 12).
İnsan beyninin simetrik olmadığı gerçekte iyi bilinir. Birkaç istisna dışında sağ elini kullanan insanların sol yarımküreye bağlı olarak dildeki uzmanlığı, bir asırdan uzun süredir kabul edilir (Bogen 13). Son çalışmalar (sol yarımkürenin dil kolaylaştırıcı olmasına karşı) beyindeki dil işlevlerinde tamamlayıcı yarımküresel uzmanlaşmayı öne sürse de, dil işlevinde sağ ve sol yarımkürenin farklılığına dair kanıt hala desteklenmektedir.
Hemisferectomi sonrası ya da "tüm serebral yarımküresi cerrahi olarak ayrılmış" hastalar üzerinde yapılan çalışmalar, beynin dilsel işlevinin laterizasyonunu destekler (Code 51). Bazı araştırmacılar sağ yarımkürenin bazı dil kabiliyetlerine sahip olduğunu öne sürse de, genel olarak, sağ yarımkürenin fonksiyonlarının sol yarımkürenin altında olduğu açıktır.
[1] Laterizasyon: Beynin sağ ya da sol tarafında işlevin yerleşimi, çev.
LOKALİZASYON
Dil fonksiyonu çalışmalarında çok kullanılan yollardan biri, çeşitli dil bozukluklarını ve hasarlarını analiz etmedir. Korteksin çeşitli bölgelerindeki lezyonlar, bazı işlevlerin kaybolmasına ya da hasarına neden olur. Dil performansının beyindeki lezyonlarla birlikte incelenmesi, yaklaşık 100 yıldır bilinir. Genel olarak bu çalışmalar beyinde dil işlevlerinin lokalizasyonunu varsayar: Beynin belli bölümündeki lezyon, konuşulan dili kavrama yeteneğini etkilemeden dil üretimine engel olabilir. Afazi (aphasia-konuşamama) sıklıkla üç tipe ayrılır: Kavramada büyük hasarla karakterize Wernicke Afazisi; üretimin hasarıyla karakterize Broca Afazisi ve Broca Afazisi ile Wernicke Afazisi'nin sendromlarının kombinasyonu ile karakterize İleti Afazisi.
Wernicke afazisindeki lezyon, Wernicke alanındadır ve sıklıkla temporal lobun superior kısımları olan Brodmann’ın 39 ve 40 no'lu alanına ve Brodmann’ın 37 no'lu alanındaki inferior kısmına kadar genişlemiştir. Wernicke alanı, beynin sol posterior inferior frontal parçasındadır ve lateral sulcus (beyin kıvrımı)'a bitişiktir. Önceden sözü edildiği gibi, böyle lezyonlar dil kavramayı etkiler. Görsel ve işitsel girdiler hasar görür. Konuşmanın akıcı olmasına rağmen, Wernicke afazisinde dil üretimiyle ilgili bazı güçlükler çeşitli şekillerde vardır: parafazi (paraphasia) hastaların konuşma sırasında yanlış sözcük ya da yanlış sözcük kombinasyonları kullandıkları rahatsızlıktır. Sözcüklere fazladan hece ya da cümlelere fazladan sözcük eklenir. Neolojizm, yeni sözcük üretimiyle ilgilidir. Konuşmanın farklı bölümlerinde, isimler değiştirilmeye çok eğilimlidir. Logorrhea aşırı konuşmayla ilgilidir. Logorrhea olan hastalar, konuşma makinesi olarak adlandırılan fenomeni sergilerler: düşüncelerini açıklamada gereksiz sözcükler kullanabilirler. Boş konuşma akıldaki fikirlerin ifade edilme bozukluğudur. Bu bozukluğu olan insanlar, bu hastalığa sahip olduklarının farkında değildir (Kandel 640).
Broca Afazisine frontal lobdaki motor asosiasyon korteks hasarı neden olur, genellikle frontal operculum'un (Broca alanı) parçası olan üçüncü frontal gyrus'un posterior kısmına yayılır (Brodmann’ın 44 ve 45 no'lu alanları). Ayrıca çeşitli nedenlerle çevredeki premotor ve prefrontal bölgeler (6, 8, 9, 10 ve 46 no'lu alanlar) hasar görür (Kandel 640).
Broca Afazisinde büyük çeşitlilikte hasarlar varolur. Hastalar yavaşlatılmış, neredeyse tam sessizlik durumundaki konuşmadan ıstırap çekebilir. Sözcükler unutulabilir, çoğul isimler tekil olarak ifade edilebilir, fiiller mastar ekiyle bırakılabilir. Broca Afazisi hastaları (Wernicke Afazisinden farklı olarak) genellikle bozukluğun farkındadır. Yüksek sesle okuma yeteneği ve yazma yeteneği Broca Afazisinden etkilenir.
Broca Afazisi hastası Leborgne, tarihte muhtemelen en çok tanınan afazik hastadır. Bu ünlü afazik hasta, takma adı Tan ile bilinir. "Tan", O'nun konuşmaya çalıştığında çoğu kez ürettiği anlamsız otomatik sözcüktür. Böyle sözcükler günümüz literatüründe konuşma otomatizmi olarak adlandırılır. Genellikle "tümel afazik" olarak tanımlanan konuşma otomatizmi hastalar, "çeşitli biçimlerde ifadede ya da kavramada" sözdizimi, anlambilim ve sesbilim kullanma yeteneklerinde pek çok hasar vardır.
Üç ana tipin sonuncusu olan İleti Afazisi ana dil alanlarını (Broca ve Wernicke alanları) birleştiren merkezdeki hasar sonucu olur. Bu merkez, arcuate fasciculus, temporal lobda beyaz maddeye uzanır. Parietal lobun supramarginal gyrus'u ile sol temporal lobun posterior ve superior tarafları hasarı, fasciculus'da hasara neden olabilir (Kandel 641).
Afazi çalışmaları, beynin dil organizasyona inanılmaz bir bakış açısı getirebilir. Spesifik dil bozuklukları oluşumu, beynin belli parçalarındaki lezyonlar sonucu olur, çoğunlukla beyin işlevleri lokalizasyonuyla açıklanır. Varolan çeşitli dil bozukluklarını, beynin spesifik alanındaki fiziksel bozuklukla ilişkilendiririz. Bu kanıtlar, beyinde önceden varolan evrensel biyolojik düzeni destekler. Eğer önceden varolmasaydı, birçok beyin, hatta farklı dilleri konuşan insanların beyinleri, birbirine benzer sinaptik bağları nasıl kurabilirdi? Beyindeki dilbilimsel işlevlerin yerleşimi, dil öğrenimimizi yöneten doğuştan gelen fiziksel yapıya işaret eder.
SİNİRSEL YAPININ ESNEKLİĞİ [2]
Kurallarda istisnalar her zaman vardır. Belli sayıdaki insanlarda, dil işlev yeri tamamıyla farklı organize edilmiştir. Örneğin, dil kullanımında önemli olduğu düşünülen beyin parçalarında kortikal lezyonlarla doğan çocuklarda ya da erken gelişenlerde, hasar gören parçaların görevlerini diğer parçaların "üstlendiği" görülmüştür. Gelişimin erken devresinde sol yarımküresinde ciddi ölçüde hasar olan çocukların dil yetenekleri oluşmamıştır. Sağ yarımküre de dil merkezleri içerir. Bu kanıtlar gerçekten dili oluşturan, önceden varolan biyolojik koşulların oluşmadığını mı gösterir? Bu sorunun yanıtı için dil edinimi ve kritik dönem tartışmalarına dönelim: Kanıt, dil edinimi ve gelişiminin yer aldığı sinirsel bağlantıda gerileme olduğunu öne sürer. Daha önceden başlayacak olursak, beyin, rasgele bir yapı olmayıp, beyinde önceden varolan sinaptik bağlantıları "budar"; bu bağlantıların yapılabileceği çok yol vardır. Ayrıca, beyin yapabileceği en iyi şekilde oluşan durum ve işlevlere adapte olur. Örneğin beyin yarımküreleri arasındaki bağ cerrahi olarak ayrılan hastaların çeşitli davranışsal eksiklikler gösterdiğini biliriz. Bununla birlikte corpus callosum'un basitçe noksanlığına bağlı doğuştan hasarlı insanlarda davranışsal bozukluk ya hiç yoktur ya da çok azdır. Bu, beynin iki yarımküresinin bilgi değişimi için başka bir şekilde adapte olduğunu gösterir. Böyle örneklemeler sadece beynin bağlantılarının esnekliğini gösterir.
[2] Esneklik (Plasticity): Yapı ve/ya işlevde değişikliğe uğrama kapasitesi, çev.
KONSTRUKTİVİST YA DA SELEKTİVİST MODEL?
Dil işlevinin arkasında yatan katı biyolojik sınırların varlığına dair yeterli kanıt var gibi görülüyor. Biyolojik kanıtlar, Chomsky'nin izinde yürüyen selektivist modeli destekler; esnek önceden organize edilmiş beyin yapısı, son şekline çevre etkileşimi sonrası girer. Burada, dil işlevini düzenleyen biyolojik sınırlamalar vardır. Bununla birlikte, bu iddialar eleştirisiz varolmamıştır. Beynin iki yarımküresinde işlevsel asimetri olmasına dair biyolojik kanıt, hala birincil ilişkidir. 1926 gibi erken bir zamanda, baş "dille ve diğer ileri işlevlerle" ifade edilirdi, "topografik tanımlama diye bir şey yoktu, işlevsel terminolojik tanım tek mümkün yoldu." (Caplan 121). Ya da Luria'nın ısrar ettiği gibi, Chomsky’nin gramer anlayışı ve onun dönüştürülmüş kuralları, konuşmanın kaydını ve formatını içeren gerçek işlemlerin tanımlamalarından çok sınırlı açıklamalardır (Luria qtd. Vocate 3).
Yakın bir zamanda dilin asıl sinirsel temelini anlamamız mümkün gözükmemektedir. Beynin kendisi hakkında hala çok az biliyoruz. Dilin gerçekte beyne nasıl işlendiğini bilmiyoruz. Tüm bildiğimiz dilin fiziksel beyinle nasıl bir ilişkide olduğu ya da tersine, fiziksel beynin dille nasıl bir ilişkide olduğu; bu, sadece çeşitli beyin lezyonları üzerinde çalışmalarla ve bu lezyonu izleyen çeşitli konuşma bozukluklarıyla, önerilen kanıtları temel alarak varsaydığımız bir ilişkidir. Hala hasardan zarar görmüş bu alanlara, işlevler için uygun ortam sağlayan farklı sinirsel bölgelerin doğru yapısı hakkında çok az fikrimiz var (Marshall 53). Aynı zamanda dil edinimi ve gelişimi mekanizmasında önemli tek şeyin çevreden gelen uyarılar olduğuna dayanan kanıt yok. Dil işlevlerinin laterizasyonu, beyindeki dil merkezlerinin düzenlenmesi, çocukların dil öğrenimindeki çabukluğu tüm yönlerden, sıkı biyolojik sınırların varlığını savunan selektivist model tarafındadır. Kısaca, beynimizde önceden varolup dil yeteneklerimizi yöneten koşullara itibar etmemek için çok fazla kanıt vardır. Beyni ve dilin sinirsel temelini anlayana kadar, tartışma açık uçlu kalacaktır. Chomsky’nin kendi cümlelerini alırsak: "Her ne olursa olsun, gelişen sistem aslında deneyimle biçimlenir ya da deneyimle desteklenen içsel işlem ve yapıları yansıtır."
Kaynakca
Bogen, Joseph E. Does cognition in the disconnected right hemisphere require right hemisphere possession of language?. Brain & Language. Vol 57(1) 12–21, Mar 1997.
Caplan, David. On the cerebral localization of linguistic functions: Logical and empirical issues surrounding deficit analysis and functional localization. Brain & Language. Vol 14(1) 120–137, Sep 1981.
Chomsky, N. Reflections of Language. New York: Pantheon Books, 1975.
Code, Chris. Can the right hemisphere speak? Brain & Language. Vol 57(1) 38–59, Mar 1997.
Joseph, R. The Naked Neuron: Evolution and the Languages of the Body and Brain. New York: Plenum Press, 1993.
Kandel, Eric. Essentials of Neural Science and Behavior. Stamford[CT]: Appleton and Lange, 1995.
Levy, Yonata. Modularity of language reconsidered. Brain & Language. Vol 55(2) 240–263, Nov 1996.
Locke, John L. A theory of neurolinguistic development. Brain & Language. Vol 58(2) 265–326, Jun 1997.
Modgil, Sohan and Celia Modgil. Noam Chomsky: Consensus and Controversy. New York: The Falmer Press, 1987.
Persson, Inga-Britt. Connectionism, language production and adult aphasia: elaboration of a connectionist framework for lexical processing and a hypothesis of agrammatic aphasia. Helsinki, Finland: Societas Scientiarum Fennica, 1995.
Schachter, Jacquelyn. Some semantic prerequisites for a model of language. Brain & Language. Vol 3(2) 292–304, Apr 1976.
Schnitzer, Marc L. Toward a neurolinguistic theory of language. Brain & Language. Vol 6(3) 342–361, Nov 1978.
Skinner, B. F. Verbal behavior. New York: Appleton-Century-Crofts, 1970.
Vocate, Donna R. The Theory of A.R. Luria: Functions of Spoken Language in the Development of Higher Mental Process. Hillsdale [NJ]: Lawrence Erlbaum Associates, Inc., 1987.
Çevirenin Kaynakcası
ÖNGEN, Demet. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ BÜLTENİ YIL 2 SAYI 8
Sayı 3-2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder